Güncel İçtihat ve Haberler (Haber Detayı için Başlığa Tıklayınız)

   MİRAS HUKUKUNDA DENKLEŞTİRME YASAL MİRASÇILAR TARAFINDAN TALEP EDİLEBİLİR/YARGITAY KARARI

Yasal mirasçılar miras bırakandan miras paylarına mahsuben elde ettikleri sağlar arası karşılıksız kazandırmaları, denkleştirmeyi sağlamak için, terekeye geri vermekle yükümlüdürler. (TMK.m.669) Kendisine Miras bırakan tarafından açıklanan yolla kazandırma yapıldığının saptanması halinde davalı Hayriye yasal mirasçı olmadığına göre, adı geçene yapılan kazandırmanın mirasta denkleştirme hükümleri çerçevesinde terekeye iadesi hukuken olanaklı değildir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   AVUKATIN E-TEBLİGAT SİSTEMİNE KAYITLI OLMASI DURUMUNDA POSTA İLE YAPILAN TEBLİGAT YOK HÜKMÜNDEDİR / YARGITAY KARARI

İlk derece mahkemesince; ...tarihinde borçlu vekilinin yüzüne karşı tefhimden itibaren 10 gün içinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildiği, ... tarihinde borçlu vekili tarafından süre tutum dilekçesi sunulduğu, gerekçeli kararın borçlu vekiline posta yolu ile ... tarihinde tebliğ edildiği, gerekçeli istinaf dilekçesinin, posta yolu ile yapılan tebliğe göre 10 günlük süre geçtikten sonra ... tarihinde sunulduğu görülmüştür.
Ancak yukarıda yazılı yasal düzenlemelere göre; tebligat yapılan kişinin avukat olduğu nazara alındığında, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 7/a maddesinin birinci fıkrası tebligatın elektronik yolla yapılmasını zorunlu kılıp posta yolu ile yapılan tebligat yok hükmünde olduğundan borçlu vekilinin gerekçeli istinaf isteminin süresinde olduğunun kabulü gerekir.


(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   ÜCRET FARKI ALACAĞININ BELİRSİZ ALACAK OLARAK AÇILIP AÇILAMAYACAĞI/ YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

İşveren, açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuş olup, davalı işverence gerekli belgelerin işçiye teslim edildiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmaktadır. Şu hâlde işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir. Öyleyse, dava konusu edilen fark ücret alacağının belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğundan, anılan alacağın belirlenebilir olduğundan bahsedilemeyecektir. Bu nedenle, fark ücret alacağının belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelerin verilmesine ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan, Mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılması yerindedir. Karşı Oy Özet: Davacı ücreti düşürülmeden önce asgari ücretin 2.1 katı ücret aldığını, ücretlerin düşürülmesinden sonra ise asgari ücretin %10 fazlasının ödendiğini iddia etmektedir. Hesaplamaya esas unsurlar arasında asgari ücret miktarı önemli bir unsurdur. Asgari ücret miktarı her yıl veya Altı ayda bir değişmektedir. Davacının da davalı iş yerindeki bilgi işlem ve veri kontrol elemanı olarak görevi de dikkate alındığında bilmesi mümkündür. Bu durumda davacının ücretlerinin düşürüldüğünü iddia ettiği tarihlerdeki asgari ücretleri belirleyip bu asgari ücretin 2.1 katını hesapladıktan sonra yine asgari ücretin %10 fazlası oranını da hesapladıktan sonra her bir asgari ücret değişiklik tarihine göre bu oranları belirleyip aradaki farkı rahatlıkla hesaplayabilecek durumdadır. Bu durumda dava konusu ücret farkı alacağının hesaplanamayacağından ve belirlenemeyeceğinden bahsetmek mümkün değildir. Matematiksel dört işlem bilen herkesin yapabileceği bir hesaptır. Bu durumda davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açmış olması açıkça yasaya aykırıdır.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   FETÖ DAVALARINDA ANKESÖRLÜ ARAMALARLA İLGİLİ BOZMA KARARI /YARGITAY 16.CEZA DAİRESİ KARARI

Şahsın; gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olacağından; salt ankesörlü hattan aranmış olduğu için mahkumiyet hükmü tesis edilen sanığın temyiz incelemesi sonucunda, Şüphelinin/sanığın Askeri mahrem hizmetler yapılanmasında yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadıklarının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı, hukukiliği konusunda taraflar huzurunda tartışılması, savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerektiğini belirterek sanık lehine bozmaya hükmetti.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   BANKA, MAAŞ HESABINIZA BLOKE KOYARAK MAAŞIN TAMAMINI TAHSİL ETTİĞİNDE; ÖNCEDEN VERİLEN MUVAFAKAT GEÇERLİ DEĞİLDİR. BLOKENİN KALDIRILARAK TAHSİL EDİLENLERİN İSTİRDATINA KARAR VERİLMESİ GEREKİR/YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ KARARI

Davacının maaş hesabı üzerine konulan blokenin kaldırılması ve bu yolla tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkindir. İİK'nın 83. maddesi uyarınca maaşların kısmen haczi mümkün olup haczedilecek kısım maaşın ¼'ünden aşağı olamaz. Öte yandan, anılan maddede sayılan mal ve hakların haciz olunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar da geçerli değildir. O halde, açıklanan hükümler gözetildiğinde davacının maaşının yalnız ¼'ü oranında kesinti yapılabileceği halde, davalının davacıya ait maaş hesabının tamamını bloke etmesi hukuki dayanaktan yoksundur.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   İSTİNAF AŞAMASINDAN SONRA MOR BEYİN LİSTESİNDE YER ALDIĞININ BİLDİRİLMİŞ OLMASI/YARGITAY 16.CEZA DAİRESİ KARARI

Ancak operatör kayıtları ve User-ID eşleştirmesi doğru yapılabilen kişilerin gerçek ByLock kullanıcısı olduklarının kabulü gerekeceğinden, kişinin örgütsel gizliliği sağlamak ve haberleşmek amacıyla ByLock sistemine girdiğinin ve bu sistemi kullandığının, User-ID, şifre ve grup elemanlarını içerir ByLock tespit değerlendirme tutanağı ve CGNAT kayıtlarını içeren belgeler ile kesin olarak kanıtlanması zorunludur. Somut olayda; KOM Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen... Tarihli belgeye dayanılarak ByLock kullanıcısı olduğu kabul edilerek mahkûmiyetine karar verilen sanık ...'in bylock tespit edilen cep telefonu numarasının istinaf aşamasından sonra Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 26.12.2017 tarihli yazısı ile "mor beyin" listesinde yer aldığının bildirilmiş olması karşısında hukuki durumunun yeniden değerlendirilerek tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması gerekmektedir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   MUHATAPLA AYNI ADRESTE İKAMET EDENLERDEN BİRİNE TEBLİGAT YAPILMASI HALİNDE, TEBLİGAT ZARFINA, TEBLİGAT YAPILAN KİŞİNİN MUHATAP İLE BİRLİKTE OTURDUĞUNA VE 18 YAŞINDAN BÜYÜK OLDUĞUNA İLİŞKİN ŞERH DÜŞÜLMESİNİN GEREKMEDİĞİ/DANIŞTAY VDDK KARARI

Mahkeme, davacı tarafından... Tarihli dilekçe ile dosyaya ibraz edilen bilgi ve belgelere göre defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmesi gereğini duyuran yazının davacı ile aynı apartmanda ancak 5 nolu dairede oturan yeğenine tebliğ edildiği, dolayısıyla kendisine tebliğ yapılan şahsın davacı ile aynı adreste oturmadığı yerleşim yeri adres bilgilerinden sabittir. Adreste bulunan kişinin görünüşe nazaran 18 yaşından aşağı olmadığı ve bariz bir şekilde ehliyetsiz bulunmadığı yönünde bir ifadeye yer verilmeden yapılan tebligat usulsüzdür. Muhatapla aynı adreste ikamet edenlerden birine tebligat yapılması halinde, tebligat zarfına, tebligat yapılan kişinin muhatap ile birlikte oturduğuna ve 18 yaşından büyük olduğuna ilişkin şerh düşülmesinin gerekmediği.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   TİCARET SİCİLİNDEN TERKİN EDİLEN ŞİRKETE KARŞI İCRA TAKİBİ/ YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ KARARI

Ticaret sicilinden silinmek suretiyle hukuk alemindeki varlığı sona eren (münfesih) şirketin, yargılamanın tarafı olmak ehliyeti de bulunmamaktadır. Davadan önce veya dava devam ederken tüzel kişiliğin son bulması halinde, davaya devam edilmesine imkan yoktur. Taraf ehliyeti kamu düzeni ile ilgili olup, hakimin bu hususu resen de göz önünde bulundurması zorunludur. Kural olarak yasada öngörülen istisnalar haricinde Ticaret Sicili Gazetesinde ilan kurucu değil, bildirici bir etkiye sahip olup, üçüncü kişilere karşı değişikliğin hüküm ifade ettiği tarih, ilan tarihine göre belirlenir ise de, tüzel kişinin kendisi yönünden değişikliğin hüküm ifade etmesi ilan şartına bağlanamaz. Şikâyetçi şirketin aktif dava ehliyeti bulunmadığından ve bu durum mahkemece re'sen gözetilmesi gerektiğinden, davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   İŞÇİNİN İŞ YERİ DIŞINDA 'UYUŞTURUCU KULLANMASI' VE İŞ AKDİNİN FESHİ/ YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ KARARI

Davacının yaptığı işin niteliği, uyuşturucu madde kullanımının da yasada suç olarak düzenlenmiş olması, davacı işçinin kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak ve kullanmak ve madde elde etmek amacı ile Hint keneviri ekimi ve yetiştirmek suçlarından cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği dikkate alındığında söz konusu eylem her ne kadar iş yerine bu şekilde gelinmediği ya da iş yerinde kullanılmadığı zaman haklı nedenle fesih sebebi teşkil etmese de vinç operatörü olan davacı işçinin uyuşturucu madde kullanmasının davalı işveren açısından güven ilişkisini zedeleyici bir durum olduğu, bu durumda davacı ile birlikte çalışmaya devam etmesinin işverenden beklenemeyeceği anlaşıldığından, feshin geçerli sebebe dayandığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   İŞÇİNİN İŞ SÖZLEŞMESİNDE İŞYERİ DIŞINDA BAŞKA BİR İŞTE ÇALIŞMAYACAĞI TAAHHÜDÜNDE BULUNMASI/YARGITAY 22.HUKUK DAİRESİ KARARI

İş sözleşmesinde yer alan, "Başka bir işverene ait işyerinde veya kendi nam ve hesabına ücretli veya ücretsiz olarak çalışamaz" maddesi çiğnendiği için işverenin işçiyi işten çıkarması, geçerli fesih kabul edilmiştir.
Somut olayda, davacı davalı şirket nezdinde 05/03/2013-09/05/2016 tarihleri arasında ürün danışmanı olarak çalışmış olup, taraflar arasındaki 25/02/2013 tarihli Hizmet Sözleşmesi'nin 10. maddesinin (d) bendinde, "Çalışan, iş sözleşmesi devam ettiği sürece, özel de olsa başka bir işte çalışmamayı taahhüt eder.", (s) bendinde ise "Çalışan, ASSOS'ta çalıştığı süre içerisinde, başka bir işverene ait işyerinde veya kendi nam ve hesabına ücretli veya ücretsiz olarak çalışamaz." hükmü yer almaktadır. Davacının hobi olarak başladığı fotoğrafçılık işini zamanla ilgili iş sözleşmesine aykırılık teşkil şekilde ticari kazanç getirecek biçimde yaptığı, dosya kapsamında yer alan davacı tarafından işyeri yetkililerine gönderilmiş 02/05/2016 tarihli mail çıktısı ile sabittir. Ayrıca iş sebebiyle ziyarete gittiği davalı şirketin müşterisinin masasında davacının broşürünün tanıtım amaçlı olarak yer aldığı da yine dosya kapsamındaki telefon (whatsapp) çıktılarından anlaşılmaktadır. Hal böyle olmakla birlikte, davalı şirketin faaliyet konusu ile davacının iştigal ettiği işin konularının aynı olmadığı, davalı tarafından davacının yaptığı diğer iş sebebiyle performansının etkilendiği ya da davalının zarar gördüğü iddiasında bulunulmadığı anlaşıldığından, ilgili davranışın haklı neden teşkil edecek nitelikte ve ağırlıkta bulunmamakla birlikte, taraflar arasındaki iş sözleşmesine aykırılık sebebiyle fesih için geçerli bir neden olduğu ve bu sebeple feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı gerekçe yönünden karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   YURT DIŞINDA ÇALIŞAN TÜRK İŞÇİLERİN İŞÇİLİK ALACAKLARINDA HANGİ ÜLKENİN HUKUKU UYGULANIR/YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ KARARI

5718 sayılı Türk Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un 1. maddesinin 1. fıkrasında "hâkimin Türk kanunlar ihtilafı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukuku re'sen uygulayacağı belirtildikten sonra 4. fıkrasında uygulanacak hukuku seçme imkânı verilen hallerde taraflarca aksi açıkça kararlaştırılmadıkça seçilen hukukun maddi hukuk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Kanunun "kamu düzenine aykırılık" başlıklı 5.maddesinde "Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz gerekli görülen hâllerde Türk hukuku uygulanır" hükmü düzenlenmiştir.

Hükme esas bilirkişi raporunda kıdem ve ihbar tazminatı Türk Hukuk Mevzuatına göre belirlenmişken, yıllık ücretli izin alacağı yurt dışı işyerinin bulunduğu ülke mevzuatına göre hesaplanmıştır. Davacı Türk uyruklu ve davalı da Türk Ticaret Sicilinde kayıtlı işveren olup, millilik ve iş hukukunun emredicilik ilkesi gereğince kıdem ve ihbar tazminatı hükümlerinde olduğu gibi yıllık ücretli iznin de Türk Hukuk Mevzuatı uygulanarak belirlenmesi gerekir. Yıllık ücretli izin davacı temyizi bulunmadığından, usulü kazanılmış hak ilkesi dikkate alınarak Türk Hukukuna göre değerlendirilip, hesaplanmalıdır.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   AVUKATIN MESLEKİ FAALİYETLERİNİ YÜRÜTÜRKEN KULLANDIĞI BANKA HESABININ HACZEDİLİP EDİLEMEYECEĞİ, HANGİ KOŞULLARDA HACZİN MÜMKÜN OLDUĞU KONUSU/YARGITAY 12.HUKUK DAİRESİ KARARI

Dava, Avukatın bankada bulunan ve mesleği gereği müvekkillerinin adına yatırılan paraların bulunduğu, mesleği sebebiyle gerçekleşen ödemelerin yapıldığı hesabına haciz konulduğunu, bu durumun İİK 82/2. maddesine aykırı olduğunu belirterek hacizlerin kaldırılmasını istemiştir. Mahkemece, yasal düzenlemeler gereğince şikayete konu hesap üzerine haciz konulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle şikayetin kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, alacaklı vekilince temyiz edilmiştir.
Haczedilmezlik için "fiilen mesleği için kullanılma" koşullarının kabul edilmesi karşısında, avukatın mesleğinde kullandığı bir hesabın haczedilmezlik ancak fiili durumunun tespiti ile belirlenmelidir. Bu konuda ispat yükü ise borçluya düşmektedir. Bir diğer anlatımla, haczedilen hesabın mesleğinden kaynaklı harcamalar için kullanıldığını borçlu ispatlamalıdır. Aksi halde şikâyetin reddi gerekecektir. Haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraları karıştırmak suretiyle havuz hesabı oluşturan borçlunun iyi niyetle bağdaşmayacağı tartışmasızdır. Bu durumda, borçlu haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraların aynı hesapta toplanması ve birbirine karıştırılması, haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul edilmelidir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   ADİ YAZILI GAYRİMENKUL SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİNİN BAĞLAYICILIĞI/YARGITAY 19.HUKUK DAİRESİ KARARI

Taraflar arasında imzalanan adi yazılı şekildeki Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinde davalı tarafından davacıya satışı vaat edilen taşınmaz davalının tapu sicilinde kendi adına kayıtlı bir taşınmaz olmadığı, davalının dava dışı arsa sahibi kişiyle usulüne uygun şekilde noterde düzenleme şeklinde yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile yapacağı inşaat nedeniyle kendine düşecek bağımsız bölümlerden biri olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı tarafından davacıya gayrimenkul satış vaadinde bulunulmamakta ancak davalının sahip olduğu devir ve tescil etme hakkı bir şahsi hak olarak alacağın temliki yoluyla davacıya devredilmektedir. Böyle bir devir sözleşmesi şekil şartına bağlı olmadığından taraflar arasındaki yazılı sözleşme geçerlidir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   DAVACININ MESLEKTEN ÇIKARILMA KARARININ İPTALİ VE MADDİ VE ÖZLÜK HAKLARININ İADESİ İSTEMİNİN, FETÖ İLE İLTİSAK VE İRTİBATININ OLDUĞU GEREKÇESİYLE REDDİ/ DANIŞTAY 5. DAİRE KARARI

Yargı mensubu olarak görev yapmakta iken 667 sayılı KHK'nın 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen davacının, anılan karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptali ve yoksun kaldığı maddi ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte iadesi istemiyle açtığı davanın, dosyada yer alan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucunda davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle reddi.

(Bkz. İlgili Danıştay Kararı)

   KEFALET NEDENİYLE YAPILAN ÖDEMENİN RÜCU İSTEMİ - OTOMOBİLİN, BORCA KARŞILIK DEVREDİLDİĞİ İDDİASI - SENETLE İSPAT KURALI/ YARGITAY KARARI

Dava, kefalet sözleşmesinden kaynaklanan ödeme nedeniyle rucüen alacağın tahsiline ilişkin icra takibine yapılan itirazın iptali istemine yöneliktir. Taraflar arasında davacının, davalının asıl borçlu olduğu kredi sözleşmesine kefil sıfatıyla... TL ödeme yaptığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davalının davacıya kendi taşıtının borcuna karşılık bedelsiz olarak devredip devretmediği hususunda toplanmaktadır. Davaya konu alacak miktarı gözetildiğinde HMK m.200 uyarınca ödeme hususunun senetle ispatı gerekmektedir. Davacının HMK m.200/2 uyarınca davacının açık muvafakatı bulunmadığı takdirde tanık dinlenmesi mümkün değildir. Dosya içerisinde bulunan araç satışına ilişkin noterde düzenlenen resmi satış sözleşmesinde aracın bedelinin de alındığının belirtilmesi karşısında bu iddianın da aksinin yazılı delil ile ispatı gerekir. Mahkemece bu hususlar dikkate alınmaksızın usul hükümlerine aykırı olarak dinlenen tanık beyanlarına itibar edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   BİRDEN FAZLA SANIK HAKKINDA BERAAT HÜKMÜ VERİLMESİ HALİNDE HER SANIK İÇİN AYRI AYRI AVUKATLIK VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLMESİ/YARGITAY 19.CEZA DAİRESİ KARARI

Dairemizce çözülmesi gereken uyuşmazlık; birden fazla sanık hakkında açılan ya da önceden ayrı ayrı açılmış olup sonradan birleştirilen bir ceza davasında, birden fazla sanığın kendisini aynı avukatla temsil ettirmesi halinde, beraat eden sanıklar hakkında mahkemelerce kurulacak hükümde sanıklar lehine tek vekalet ücretine mi yoksa birden fazla vekalet ücretine mi hükmedileceği; birden fazla vekalet ücreti ödenecekse hangi şartlarda ve ne kadar vekalet ücretine hükmedileceğidir.
Bir ceza dava dosyasında birden fazla sanık hakkında beraat hükmü verilmesi halinde; her bir sanığın, hakkında yürütülen kamu davasının açılmasında kendi kusurunun olmaması şartıyla ve açıklanan temel ilkeler çerçevesinde, tek bir avukatla temsil edilseler dahi mahkemece sanıklar lehine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'de yazılı maktu vekalet ücreti miktarınca her sanık için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak; gerek bağlantı kavramı nedeniyle birleştirilen; gerekse suçun iştirak halinde işlenmesi nedeniyle birden fazla sanık hakkında açılan kamu davalarının; bir ceza davasında birlikte görülmesi sırasında kendisini özel bir müdafi ile temsil ettiren sanıklar hakkında beraat hükmü verilmesi halinde, sanıkların haklarında kamu davasının açılmasına sebebiyet verecek derecede kusuru olmaması şartıyla, her sanık için ayrı ayrı ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirtilen miktarda maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğine, 22.10.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ

  • Öncelikle belirtelim ki, aralarında fiili ve hukuki irtibat bulunmayan davaların birlikte görülmesi ceza muhakemesi hükümlerine göre mümkün değildir. Yani birden çok sanığın birlikte yargılanıp beraat etmesi ancak birlikte suç işleyen sanıklar bakımından mümkündür. Bu sebeple normalde birlikte yargılanan sanıklarla ilgili müdafıinin ayrı ayrı sebeplerle savunma hazırlaması gerekmez.
  • Birden çok sanığın aynı (tek) vekil ile temsil edildiği ve sanığın beraat ettiği durumlarda, yargılama gideri olarak sanıklara, sanık sayısı kadar Hazine tarafından vekalet ücreti ödenmesi gerektiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmamakla birlikte; Davada sanıklar lehine tek vekalet ücreti belirlenmesi ve belirlenecek bu tek avukatlık ücretinin Avukatlık Kanunu 169. maddesinde ifade edildiği üzere sanık sayısının fazlalığının avukatın davada gösterdiği emek ve çaba düzeyini artırmasından dolayı tarifede yer alan asgari ücretin halin icabına göre hakkaniyete uygun bir şekilde üç misline kadar yükseltilmesi;

Gerektiği kanaatiyle, çoğunluğun görüşüne katılmadığımdan...


(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   KULLANIM DURUMUNA GÖRE ECRİMİSİL BELİRLENMESİ/ YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ KARARI

Dava konusu parselin davacılar ve davalıların miras bırakanı adına kayıtlı olduğunu, dava konusu taşınmazların cay ve fındıklık olup muris tarafından mevcut duruma getirildiklerini, davalıların bu yerleri kullanmalarını ve gelirinden yararlanmalarını engellediklerini belirterek, dava tarihinden geriye doğru beş yıllık ecrimisil bedeli ve ecrimisilin dönemsel faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Dava konusu taşınmazlarda taraflar paydaştırlar. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki el atmanın önlenilmesini ve/veya ecrimisil isteyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur.
Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, el atmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Taşınmazın tamamını kullanmadığı dikkate alınarak davalının kullanım durumuna göre ecrimisil belirlenmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmiş olması yerinde değildir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   BELİRSİZ ALACAK DAVASINDA TALEP ARTIRIM TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ YÜRÜTÜLMESİ GEREKİR

Davacı 2013 yılı prim alacağının, alacağın doğduğu tarihten itibaren işleyecek olan yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı şirket ise; prim hesaplamalarının yapıldığı dönemde işten ayrılmış kişiler için prim hesaplaması yapılmadığını, davacının emeklilik nedeniyle 31/12/2013 tarihinde şirketteki görevinden ayrıldığını, 2013 yılına dair performans değerlendirme süreci esnasında şirkette aktif olarak çalışmadığını, davacının performans değerlendirme sürecine dahil edilmediğini ve kendisine performansa göre prim ödemesi yapılmadığını, davacıya iş akdinin 31/12/2013 tarihinden kendisine tüm hakları ödenerek sonlandırıldığını, davacının şirketten herhangi bir alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir. Buna göre hüküm altına alınan miktarın dava dilekçesinde istenen kısmının dava tarihinden, talep artırımı ile istenen kısma ise talep artırım tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken alacağın tamamına dava tarihinden faiz yürütülmesi hatalı olup bozma sebebi ise de bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün HMK. nın geçici 3/2. Maddesi yollaması ile HUMK. nun 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   BELİRLİ İŞ SÖZLEŞMESİNİN KOŞULLARA GÖRE BELİRSİZ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİNE OLARAK KABULÜ VE CEZAİ ŞARTIN BUNA GÖRE GEÇERLİLİĞİ/ YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME HUKUK GENEL KURULU KARARI

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 8 Mart 2019 tarihli, 2017/10 E. ve 2019/1 K. sayılı kararı ile belirli süreli olarak yapılmış ancak objektif şartları taşımadığı için belirsiz süreli olarak kabul edilen iş sözleşmesinde, tarafların sözleşmeyi haklı neden olmaksızın, süresinden önce feshetmelerini önlemeye yönelik kararlaştırılan cezai şartın, sözleşmede kararlaştırılan süre ile sınırlı olmak üzere geçerli olduğuna hükmetmiştir. Karar 18 Temmuz 2019 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Belirli süreli iş sözleşmeleri yazılı olarak ve belirli bir işin tamamlanması veya belirli, geçici bir görevin ifası gibi objektif bir koşulun varlığı halinde akdedilmektedir. Belirli süreli iş sözleşmesinin bu objektif koşullardan birine dayanmaması halinde, bu sözleşme belirsiz süreli bir iş sözleşmesi olarak kabul edilmektedir. Belirli süreli iş sözleşmesinin yenilenmesi için de objektif bir koşulun varlığı gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Daireleri, tarafların, objektif bir koşul olmaksızın akdedilmiş belirli süreli iş sözleşmesini, haklı neden olmaksızın, süresinden önce feshetmelerini önlemeye yönelik kararlaştırdıkları cezai şartın geçerliliğine ilişkin çelişkili kararlar vermekteydi.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu bu çelişkili kararların önüne geçmek için aldığı kararda belirli bir süre için akdedilmiş fakat objektif bir koşulun bulunmaması nedeniyle belirsiz süreli iş sözleşmesi olarak kabul edilen iş sözleşmesindeki cezai şartın sözleşmede kararlaştırılan süre ile sınırlı olmak üzere geçerli olacağı sonucuna varmıştır.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   BELİRSİZ ALACAK DAVASINDA TALEP ARTTIRIM TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ YÜRÜTÜLMESİ GEREKMEKTEDİR/YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ KARARI

Dava niteliği itibariyle kısmi eda külli tespit talepli belirsiz alacak davası olup, kıdem tazminatı dışındaki alacaklar bakımından dava dilekçesi ile istenilen miktara dava, ıslah-talep arttırım dilekçesi ile arttırılan miktara ıslah-talep arttırım tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, ihbar tazminatı alacağının tamamı için dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi hatalı olup bozma sebebi ise de bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün HMK'nun geçici 3/2 maddesi yollaması ile HUMK'nun 438/7 maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Karşı Oy Özeti: "...Uyuşmazlık değerlendirildiğinde dava konusu işçilik alacaklarının dava tarihi itibariyle belirlenmesi olanağı bulunmadığından 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açılan bu davada talep arttırım dilekçesi ile talep edilen miktarlara da davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuka ilişkin sonuçların (zamanaşımının kesilmesi vs.) bu dava içinde geçerli olması gerekeceğinden, dava dilekçesinde talep edilen tarihten itibaren faiz yürütülmesine ilişkin mahkemenin kararı doğrudur ve onanmalıdır."

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   ALACAK, HİZMETİN İFASI İLE DOĞAR. FATURALARIN KARŞI YANA TEBLİĞ EDİLİP EDİLMEMESİ TEMERRÜDÜN OLUŞMASI BAKIMINDAN ÖNEMLİDİR/ YARGITAY 23.HUKUK DAİRESİ KARARI

Bozma sonrası farklı bilirkişi kurulunda alınan raporda ise ayıplı ifaya ilişkin itirazın mevcut görüntü kayıtları ve yazılı delillerle örtüşmediğinin, davacının sözleşmedeki yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirerek, hizmet bedeli ve masraflara hak kazandığının bildirildiği görülmüştür.
Alacak, hizmetin ifası ile doğar. Faturaların karşı yana tebliğ edilip edilmemesi temerrüdün oluşması bakımından önemli olup, somut olayda dava konusu faturaların davalıya tebliğ edilmemiş olmaları aleyhe takip yapılmasına engel olmadığından, mahkemece, asıl davanın faturaların takipten sonra tebliğ edilmesi nedeniyle alacağın muaccel olmadığına dayalı olarak reddi doğru olmamıştır.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   BELİRSİZ ALACAK DAVASI AÇILMASI VE ALACAĞIN BELİRSİZ OLMAMASI DURUMUNDA KISMİ DAVA ŞARTLARINI TAŞIYORSA KISMİ DAVA OLARAK DEVAM EDİLMESİ / YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

Somut olaya bakıldığında; davacı vekili müvekkilinin iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini ancak alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak sureti ile ... TL kıdem tazminatı ... TL ihbar tazminatı talep etmiş olup davasını açıkça belirsiz alacak davası olarak nitelendirmiştir. Davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasına rağmen alacakların belirli olduğu sonucuna ulaşıldığından somut olayda belirsiz alacak davasının koşulları bulunmamakta ise de, alacaklarının ödenmediğini iddia eden davacının, mevcut yasal düzenlemeler karşısında dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşma imkânı olmayıp, bir mahkeme kararına ihtiyaç bulunması karşısında eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını söylemek mümkün değildir. Başka bir anlatımla alacağı olduğunu iddia eden davacının alacağının tahsili amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açmasında her zaman hukuki yararı vardır. Zira davacı davalıdan olan alacağını istemektedir.
Öyle ise, alacağın tartışmasız veya belirli olması hâlinde kısmi dava açılamayacağına ilişkin 6100 sayılı HMK'nın 109'uncu maddesinin ikinci fıkrasının yürürlükten kaldırılmış olmasından dolayı belirli alacaklar için de artık kısmi dava açılması mümkün hâle geldiğine ve davacının alacaklarının bir kısmını dava ettiğinin dava dilekçesi içeriğinden anlaşılmasına başka bir anlatımla davanın kısmi dava olarak görülmesi için gerekli koşulların somut olayda bulunmasına göre, mahkemece dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmeyerek bir ara kararı ile kısmi dava olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında belirsiz alacak davası açılması için gereken hukuki yarar dava şartının dava açıldığı sırada mevcut olması gerektiği, bu dava şartının sonradan tamamlanmasının mümkün olmadığı, yerleşik içtihatlarda eda davası açılması gerekirken, tespit davası açılması durumunda davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiğinin kabul edildiği, aynı hâlin burada da geçerli olduğu, dava açılırken mevcut olmayan hukuki yararın hâkim tarafından süre verilerek davanın türü değiştirilmek sureti ile giderilemeyeceği, bu nedenle belirli alacakların belirsiz alacak davasına konu edildiği eldeki davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddi gerektiği, Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu, direnme kararının doğru olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmiştir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   ALACAKLININ İCRA İŞLEMLERİ YAPMIŞ OLMASI İTİRAZIN TEBLİĞİ ANLAMINA GELMEZ/GÜNCEL YARGITAY HGK KARARI

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davalarında hak düşürücü sürenin, borçlunun itirazının alacaklıya tebliği ile başlayıp başlamayacağı, burada varılacak sonuca göre borçlunun itiraz dilekçesi kendisine tebliğ edilmeyen davacı alacaklının icra dosyasında yapmış olduğu işlemler nedeniyle borçlunun itirazından haberdar olduğunun ve hak düşürücü sürenin bu tarihten itibaren başladığının kabulünün mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Alacaklı tarafından itirazın iptali davasının, borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması zorunludur. Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın borçlunun bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak düşürücü süre geçmekle kendiliğinden son bulur. Hak düşürücü süreler itiraz niteliği taşırlar. Taraflar hak düşürücü süreyi davanın her aşamasında hatta kararın bozulmasından sonra da ileri sürülebilirler. Ayrıca hak düşürücü sürelerin incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır. Hâkim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması, araştırma ve inceleme konusu yapılması gerekmektedir.
İtirazın iptali davası, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gereken bir dava olup, açık kanuni düzenlemeye göre dava açma süresi itirazın tebliği ile başlayacaktır. Ödeme emrine itiraz, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak takip alacaklısına tebliğ edilmez ise dava açma süresi başlamayacaktır. İİK'nın 67/1. maddesindeki düzenleme dikkate alındığında icra dosyasında alacaklının icra işlemleri yapmış olmasının itirazın tebliği anlamına gelmeyeceği de açıktır.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   CUMHURBAŞKANINA YÖNELİK HAKARET İÇERİKLİ PAYLAŞIMLAR - İŞ AKDİNİN HAKLI FESHİ/YARGITAY 9.HUKUK DAİRESİ KARARI

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, iş sözleşmesinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik hakaret içeren resim ve sözlü paylaşımları nedeniyle feshedilmesini; sosyal paylaşım sitelerindeki resimli ve sözlü paylaşımların eleştiri sınırlarını aşması, hakaret boyutunda olması ve bu davranışlarının işyerinde olumsuzluklara yol açması nedeniyle haklı buldu.
İşveren 'in işçinin iş akdinin " Sosyal medyada yer alan ve içerik açısından konusu suç teşkil eden Cumhurbaşkanına, devlet organlarına, devlet büyüklerine hakaret içeren paylaşımları mesai saatleri içerisinde yapması" dolayısıyla feshetmesi sonrasında açılan işçinin açmış olduğu feshin geçersizliği, işe iadesi ve yasal sonuçlarına hükmedilmesi talepli bir davada Yerel Mahkeme davanın reddine karar verdi. Davacı işçinin istinaf talebi ise Bölge Adliye Mahkemesince özetle; "Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anlaşıldığı üzere davacının sosyal paylaşım sitesinde kendi hesabından birden fazla paylaşımda, eleştiri sınırlarını aşan açıklamalarda bulunduğu, bu paylaşımların eleştiri düzeyini aştığı anlaşılmaktadır. Dosya içeriğine göre davacının iş sözleşmesinin Cumhurbaşkanına yönelik hakaret içeren sosyal paylaşımları nedeniyle tazminatsız feshedilmiştir. Paylaşımlarının eleştiri sınırlarını aştığı, hakaret boyutunda olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ... Büyükşehir Belediyesine bağlı işyerinde çalışan bir kişidir. Davacının bu davranışlarının işyerinde olumsuzluklara yol açtığı sabittir. İlk Derece Mahkemesince feshin haklı nedenle feshedildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir..." gerekçeleriyle esastan reddine karar verildi.
Uyuşmazlığın Yargıtay'a gelmesi sonrasında ise Yargıtay 9. Hukuk Dairesi; "Somut uyuşmazlıkta, dosya içeriğine göre davacının iş sözleşmesinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik hakaret içeren resim ve sözlü paylaşımları nedeniyle feshedildiği sabit olup, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davacının sosyal paylaşım sitelerindeki resimli ve sözlü paylaşımlarının eleştiri sınırlarını aştığı, hakaret boyutunda olduğu anlaşılmaktadır. Davacının bu davranışlarının işyerinde olumsuzluklara yol açtığı sabittir. Buna göre, feshin geçerli nedene dayandığının kabulü ile davanın reddi gerekirken Mahkemece yazılı gerekçe ile reddi hatalıdır. " gerekçesiyle temyiz edilen istinaf mahkemesi kararını ortadan kaldırarak davanın reddine karar verdi.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   MAAŞ ARTI PRİMLE ÇALIŞAN İŞÇİLERİN PRİM VE FAZLA MESAİ ALACAĞININ ÖDENMEMESİNİN SONUÇLARI/YARGIYA 9.HUKUK DAİRESİ KARARI

Prim, çalışanı özendirici ve ödüllendirici bir ücret ödemesi olup işverence işçiye garanti edilmiş bir temel ücretin üzerine belirli bir usule bağlı olarak ödenen ek bir ücrettir. İşverenin istek ve değerlendirmesine bağlı olabileceği gibi, sözleşme gereği olarak da verilebilir. Genel olarak pazarlamacılık sureti ile satışlarda çalışanların ücret yanında satış bedelinden belirli oranda prim(komisyon) aldıkları bilinen bir olgudur. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 41'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, fazla çalışma saat ücreti, normal çalışma saat ücretinin yüzde elli fazlasıdır. İşçiye fazla çalışma yaptığı saatler için normal çalışma ücreti ödenmişse, sadece kalan yüzde elli (% 50) kısmı ödenir.
Fazla mesai ise kural olarak 4857 sayılı İş Kanunu'na göre, kanunda yazılı şartlar çerçevesinde, haftalık 45 saati aşan çalışmalardır. İşçi fazla mesai yapsın yapmasın prim ödemesi var ise bu ek ücrete hak kazanır. Bu nedenle de ödenen prim alacağının fazla mesai ücretinden mahsubuna gidilemez

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   BİREYSEL EMEKLİLİK SİGORTASI (BES) BİRİKİMLERİNİN KISMEN HACZİ/YARGITAY KARARI

Alacağa dayalı olarak başlatılan genel haciz yolu ile icra takibine karşı, borçlunun; bireysel emeklilik fonu katılım payı üzerine haciz şerhi konularak, hesapta bulunan miktarın müdürlük hesaplarına gönderilmesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, anılan haczin kaldırılması ve alacaklıya ödenmesi halinde iadesi talepli olarak icra mahkemesine başvurduğu vuku bulmuştur. Yapılan yargılama neticesinde mahkemece, 4632 sayılı Kanun'un 17/2. maddesi gereği borçlunun, ... Emeklilik A.Ş. ile... Ve... A.Ş. nezdinde bulunan sigorta birikim tutarlarının kısmen haczi mümkün olduğu değerlendirilmiştir. Borçlunun sisteme giriş tarihi esas alınıp, yine anılan sistemde kaç ay kaldığı ve haciz tarihi itibariyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından belirlenen brüt asgari ücret tutarının tespit edilmek suretiyle borçlunun alacağının haczedilebilir kısmının net olarak belirlenmesi ve bu duruma uygun hüküm oluşturulması gerekmektedir. Katılımcının sistemde bulunduğu ay sayısı ile asgarî ücret tutarının çarpımına karşılık gelen birikim tutarı ve bu Kanunun 6 ncı maddesi kapsamında bireysel emeklilik sisteminden emekli olanlara yapılan yıllık gelir sigortası ödemelerinin aylık ödemeye isabet eden miktarının, nafaka borçları hariç olmak üzere, asgarî ücret tutarına kadar olan kısmı haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına dahil edilemez. Bu fıkradaki hükümlerin uygulanmasında, rehin, haciz veya iflas tarihinde geçerli brüt asgarî ücret tutarı esas alınır.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   TEBLİGAT SIRASINDA BÜROSUNDA OLMAYAN AVUKATA TEBLİĞ USULÜ/ YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

Adliye'de olduğu" konusunda imza vermeyen komşusu tarafından belirtilen avukata gönderilen tebliğin Teb.K.21 e göre muhtara bırakılmak suretiyle tebliğ işleminin usulsüzlüğü."... tebliğ memurunca, "muhatabın adliyede" olduğu yönünde beyanda bulunan komşunun imzasının alınması, beyanda bulunanın imzadan çekinmesi hâlinde de bu hususunun tebliğ memuru tarafından şerh ve imzası ile tasdik edildikten sonra; tebliğ evrakının imza karşılığı muhtara teslimi ile 2 nolu fişin kapıya yapıştırılması işlemlerini tamamlaması gerekirken, komşunun imzası alınmadığı gibi imzadan çekindiğine dair bir açıklama da bulunmamaktadır. O hâlde, Tebligat Kanununun 21/1. ve Yönetmeliğin 30/1. maddesine uygun yapıldığından söz edilemeyecektir." Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyanı ve bunun tevsik edilmesinin ardından maddede sayılan kişilerden birisine, imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir. Tebligat Kanunu'nun 21/1. maddesine göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   ZİYNET EŞYALARININ GRAM VE AYAR DEĞERLERİNİN HÜKÜMDE GÖSTERİLMESİ GEREKTİĞİ/ YARGITAY 2.HUKUK DAİRESİ KARARI

Mahkemece ziynetler yönünden tespit hükmü kurulduğu, hüküm altına alınan ziynetlerin ayrı ayrı ayar, gram ve değerlerinin hükümde yazılmadığı anlaşılmaktadır. Gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi ve kuyumcu bilirkişiden rapor alınarak sonucu uyarınca ziynet alacağı davası hakkında infazda tereddüt yaratmayacak şekilde açıkça eda hükmü tesis edilmesi gerekirken bu yön gözetilmeden yazılı şekilde ziynet eşyalarının tek tek ayar, gram ve değerleri gösterilmeksizin ve kuyumcu bilirkişiden rapor alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   ARABULUCULUK FAALİYETİNİN USULÜNE UYGUN YAPILMAMASI/YARGITAY 9.HUKUK DAİRESİ KARARI

İş yerinde örgütlü sendikanın toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sonrasında grev kararı aldığını, işyerindeki çalışmanın durduğunu, davalı işverenin sendikal gücü yıkmak amacıyla işten çıkarmaya karar verdiği müvekkili ile birçok personeli "tüm tazminatları ödeyeceğini ve arabuluculuk sözleşmesi yapacağını" söyleyerek zorladığını ve kendi istedikleri doğrultuda düzenledikleri belgeleri imzalattıklarını, iş akdini kendisi fesheden davalı tarafça bu iradeyi gizlemeye yönelik olarak imzalatılan arabuluculuk sözleşmesinin ve diğer evrakların geçersizliği sebebi ile bu davayı açtıklarını iddia edilmiştir.
font color=red>Arabuluculuk tutanağının geçersizliği sebebiyle kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık ücretli izin alacağının tahsiline karar verilmesini talep edilmiştir. Dava tarihi itibariyle taraflar arasında 6325 sayılı Kanun hükümleri dikkate alındığında, yapılan işlemler geçerli ihtiyari arabuluculuk faaliyeti olarak nitelendirilemez. Kanun hükümlerine göre usulüne uygun bir başvuru olmadığı, arabuluculuk görüşmelerinin hiç yapılmadığı ve mevzuat hükümleri çerçevesinde usulüne uygun, geçerli bir tutanak düzenlenmediği ve dava tarihi itibari ile zorunlu arabuluculuk şartının henüz yürürlüğe girmediği de dikkate alınarak, davaya konu ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti yönünden işin esasına girilerek sonuca gidilmesi gerekirken, hukuken geçerli bir anlaşmanın varlığı kabul edilerek "arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılan konularda dava açılamayacağı" yönündeki gerekçeyle davanın usulden reddi hatalı olup, bu yönde ilk derece mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının BOZULMASINA karar vermek gerekmiştir.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)

   SADECE ANKESÖRLÜ TELEFONLA ARDIŞIK OLARAK ARANMAK MAHKÛMİYET İÇİN KESİN DELİL OLABİLİR Mİ/YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ KARARI

... Emniyet Müdürü... tarafından kaleme alınan "Haliçte Yaşayan Simonlar, Dün Devlet Bugün Cemaat" isimli kitabın 500. Sayfasında Devrimci Karargah terör örgütü ile ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan 2009/1868 sayılı soruşturma kapsamında, hakkında işlem yapılan ...'ın kullanmış olduğu... nolu telefon numarası kitapta alenen yazılarak sanık ...'ın ve kullandığı telefonun teknik takipte olduğunun deşifre edildiği anlaşılmıştır.
... nolu telefonu kullanan şüpheli ile... Numaralı telefonu kullanan şüpheli arasında geçen görüşmede, dinleme nedeniyle şahısların zaman zaman ankesörlü telefon ile görüştükleri tespit edilmiştir.
Silahlı terör örgütü üyeliği suçunun oluşabilmesi için; örgütle bağ kurup eylemlerine katıldığına, rızasıyla örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğuna, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerde bulunduğuna ilişkin yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, mevcut şüphenin de sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sanık hakkında silahlı terör örgütü üyeliğinden verilen mahkumiyet hükmünün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 07.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Temadi (devam edegelme ) eden suçlardan olan örgüt üyeliği, hukuki veya fiili kesinti gerçekleşinceye kadar tek suç sayılır. Örgüt üyeliğinden mahkum olduktan sonra tekrar örgütle hiyerarşik bağ kurup süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren faaliyetlere katılması halinde yeniden üyelik suçu oluşacaktır.

(Bkz. İlgili Yargıtay Kararı)